Basit öğe kaydını göster

Göksu, Mehmet Şefik
Bozkurt, Seçil
2016-08-30T10:44:37Z
2016-08-30T10:44:37Z
2016-05-16
http://hdl.handle.net/20.500.11834/2770
Bu görüşme, İstanbul Kalkınma Ajansı'nın desteğiyle, Bilim ve Sanat Vakfı tarafından, "Sözlü Tarih Araştırmaları Veritabanı ve İstanbul'un Mekansal ve Kültürel Çeşitliliğine Yönelik Uygulama Örnekleri Projesi" başlığı altında gerçekleştirilmiştir. Bu proje kapsamında yapılan görüşmelerin sayısı 33'tür.tr_TR
Mehmet Şefik Göksu, 1939 yılında İstanbul ilinin Fatih ilçesine bağlı Zeyrek semtinde doğar. Dedesinin Zeyrek'te üç katlı ve ahşap bir konağı vardır. Zeyrek Camii karşısındaki bu konak, Göksu 2 yaşındayken istimlak olunarak Atatürk Bulvarı’na dahil edilince Vefa’da yaptırdıkları eve taşınırlar. Vefa’ya taşındıkları dönemlerde semtin büyük bir yangın geçirmiş olduğunu ve Unkapanı’ndan Yenikapı’ya kadar olan bölgedeki tüm evlerin kül olduğunu anlatır (4:15). Dedesinin yaklaşık 125 sene önce Siirt’ten develerle İstanbul’a göç ettiğini ve babasının doğma büyüme İstanbullu olduğunu söyler. Eminönü Hali’nin önünde tezgah açarak bir süre esnaflık yapan babası, daha sonra halde kabzımal olarak çalışmaya başlar. Babasının, halde bir esnafın yanına girerek çalışmaya başlama hikayesini anlatan Göksu, o yıllarda 7-8 yaşlarındadır. Günlük hasılatı çilek dolu bir sepetin en altına koyan babasından alarak iş sahibine götürdüğünü hatırlamaktadır (9:00). İlkokula Süleymaniye’deki 8. İlkokul’da başlar. 4. sınıfta öğretmeni vefat edince Beyazıt İlkokulu’na geçiş yaparak ilkokulu bitirir. Vefat eden öğretmeninden kısaca bahseder. İlkokuldan sonra Vefa Lisesi’ne başlar. Babası eğitimine devam etmesini istese de lisenin müdiresiyle arasında geçen bir tartışma nedeniyle okuldan ayrılır (11:54). 5 erkek, 3 kız olmak üzere 8 kardeş olduklarını ve anne- babasının kız çocuk özlemiyle 6 yaşına kadar saçlarını hiç kestirmediğini belirtir (12:51). 1952-1953 yıllarında Kapalıçarşı’da döşemeci çırağı olarak çalışmaya başlar. 1954 yılındaki yangından sonra ustasının dükkanı da yanar. Şehzadebaşı Camii bölgesinde esnaf için yeni yerler açılır ancak 1956 yılında orada da bir yangın çıkar. Bu yangının şiddetinden Şehzadebaşı Camii’nin kurşun kubbeleri bile erir. Kapalıçarşı’nın yangından önceki halini tasvir edip Kuyumcular Caddesi’ndeki dükkanların haricindeki tüm iş yerlerinin harabe bir halde olduğunu ifade eder. Çarşı’nın yangından sonra kıymete bindiğini ve adının duyulduğunu belirtir (16:44). Yeniden kısaca babası ve annesi hakkında bilgiler verir. Annesi, Siirt’ten İstanbul’a geldikten sonra, 16 yaşında evlendirilir. Ailedeki kadınların çoğu gibi tesettürlü ve dindar bir kadın olan annesinin siyah çarşaf giydiğini; çarşaf yasaklandıktan sonra da siyah pardösü ya da palto giymeye başladığını anlatır. Annesi de babası gibi okuma-yazma bilmemektedir. Bu yüzden Göksu’nun eğitim almasını isterler. Annesini Hacc’a göndermek için başvuru yaptığında, ellerinde Latin alfabesiyle hazırlanmış yeni nüfus cüzdanı olmadığı için bazı sıkıntılar yaşar (24:20). Evlerinde devamlı Kur’an-ı Kerim okunduğunu ve görme engelli büyük halasının Vefa’daki birçok kişiye Kur’an-ı Kerim okumayı öğrettiğini söylemektedir. 1940’lı yılların ikinci yarısından sonra dindarlar hor görülmeye başlanır ve dini eğitim veren kurumlar ciddi anlamda baskı altında tutulur. O dönemlerde kız öğrenciler, okullara başörtülü bir şekilde gidebildikleri için kız kardeşleri de ortaokula kadar okutulur (29:19). Çocukluk dönemine ve oynadıkları oyunlara değinen Göksu, oyun oynadıkları yerlerin çıkan yangınlar nedeniyle harabe bir halde olduğunu söyler. Çocuklar en çok futbol maçı yapmakta, bunun dışında uzuneşek, çelikçomak ve yummaca gibi bazı sokak oyunları oynamaktadır. 1963 yılında Süleymaniye’de ve daha sonra Karagümrük, Eyüp gibi futbol takımlarında profesyonel futbolculuk yapan Göksu, 1972 yılında ayağının sakatlanmasından sonra futbolu bırakır (33:00). Futbolu bıraktıktan sonra İsviçre’deki abisinin yanına gider. Ancak Kıbrıs Çıkarması sebebiyle İsviçre’nin Türkiye’den işçi almaktan vazgeçtiğini öğrenir ve İsviçre’den ayrılmak zorunda kalır (34:03). Erzincan’da 22 ay askerlik yapan Göksu, askerliği döneminde hem futbol oynar hem de bazı paşalara döşeme işi yapar. Askerlik yıllarında Amerika’dan gelen yardımlara değinerek bazı anılarını aktarır (38:33). 38 yaşındayken komşularının kızı ile evlenen Göksu’nun eşi 1949 doğumludur. Evliliği ile ilgili bilgiler verdikten sonra çocuklarından da kısaca bahseder (42:20). İsviçre’den döndükten sonra döşemeciliğe devam eder ve 1958 yılında ağabeyi ile Fatih ilçesindeki At Pazarı’nda bir dükkan tutar. Bu arada askere gidip gelir. Daha sonra Darüşşafaka Lisesi’nin yakınlarında kendi dükkanını açar. At Pazarı’nın o yıllardaki durumu ile ilgili bilgiler vererek çeşitli meslek gruplarından birçok esnafın At Pazarı’nda iş yaptığını ifade eder. At Pazarı Meydanı’nın etrafındaki evlerin Osmanlı döneminde han olarak kullanıldığını ve yapıların en fazla 3 katlı inşa edildiğini söyler (46:50). Unkapanı Köprüsü’nün ahşap olduğu dönemleri hatırlayan Göksu’nun çocukluk yıllarında köprüden at arabaları geçmektedir. Edirnekapı-Bahçekapı tramvay hattını kullandığını ve bunun dışında Edirnekapı-Topkapı tramvay hattının olduğunu ve bu dönemden önce de atlı tramvayların yaygın olduğunu söyler (49:39). Vefa semtinin çocukluk yıllarındaki durumu ve yapısı ile ilgili bilgiler vermeye devam eden Göksu, en yüksek binanın iki katlı olduğunu ve zaman içinde çok fazla bina inşa edildiğini belirtir. Vefa’nın tulumbacılarından bahsederek tulumbacıların, yangına itfaiyeden önce müdahale ettiği bir anısını aktarır. Bilim ve Sanat Vakfı’nın yeri ile ilgili bazı bilgiler verir (56:36). Şeyh Ebu’l Vefa Türbesi ve Camii temelleri ortaya çıkarıldığı yıllarda ilkokul çağından daha küçüktür. Göksu, bu çalışmaya bozacının ön ayak olduğunu belirtir (57:59). Mecidiyeköy, Edirnekapı, Vatan Caddesi gibi bölgelerde yerleşim çok azdır. Ekili bağ ve bahçelerden oluşan Edirnekapı bölgesi ve Vatan Caddesi’ndeki evler en fazla 2-3 katlıdır. Bu sakinlik, Adnan Menderes dönemindeki yol çalışmalarına kadar devam eder (01:02:31). Bu bölgede çoğunluğu oluşturan gayrimüslim yerleşim sahipleri de 6-7 Eylül Olayları’ndan sonra Yunanistan’a gider. 6-7 Eylül Olayları yaşanırken 18 yaşında olan Göksu, kiliselerin basıldığını ve gayrimüslimlerin zulme uğradıklarını ifade ederek abisinden duyduğu bazı olayları aktarır. Hürriyet Gazetesi başyazarının yazısından sonra başlayan olaylarda genelde yoksul ve gün görmemiş kimselerin yer aldığını ve aslında neden yaptıklarını dahi bilmediklerini belirtir (01:10:28). 1960 İhtilali döneminde askerde olan Göksu, komutanı tarafından bir köye gönderilir. Komutan, yanına 5 asker vererek köyün ve köylünün genel durumunu kontrol etmesini emreder. Bu işi yapamayarak geri dönen Göksu, komutanından başka birini görevlendirmesini ister. İhtilal döneminde, askerde oruç tutan ya da namaz kılan dindar kimselerin sıkıntılar yaşadığını ve rütbeli olanların görevden alındığını sözlerine ekler (1:17:51). Semt kabadayılarının çok meşhur olduğunu ve İstanbul’un en büyük kabadayılarının Vefa’dan çıktığını söyler ve bazılarının isimlerini zikreder. Kahvehanelerine gittiği kabadayılar ailesini tanıdıkları için oyun oynamasına izin vermez. Semt gençleri de kendilerini ve semti koruyup kollayan bu kabadayıların bazı işlerini görür (01:21:53). 1980 İhtilali’nde Kadınlar Pazarı’nda oturan Göksu, bu evde 10 yıl oturduktan sonra Draman’a taşınır. Daha sonra sırasıyla Başakşehir’de ve Haznedar’da ikamet eder. Yaklaşık 1 senedir Güngören’de oturmaktadır (01:27:02). Boğaziçi Köprüsü’nden bahsederek köprünün inşası için gerekli olan bir yapı malzemesini Kız Kulesi’nin karşısında, Salacak tarafındaki boş bir arsada ürettiklerini anlatır (01:29:44). Anadolu Yakası’nın o yıllardaki haline şahitlik eden Göksu, futbol oynamak için Anadolu Hisarı’na ve Beykoz’a, yüzmek için de Yenikapı’ya ve Florya’ya gider (01:32:01). 1954 yılında İstanbul’da çok soğuk bir kış geçirdiklerini, Boğaz’a buzların geldiğini ve insanların yürüyerek karşıya geçebildiklerini söylemektedir (01:33:44). Haftanın en az 2-3 günü evlerinde balık pişirilmekte ve balık genelde balıkhaneden alınmaktadır (01:35:50). Yedikule’nin maruluyla meşhur olduğunu, bugün Vatan Caddesi sınırları içinde kalan bölgenin ve sur dışının bostan ve tarlalarla dolu olduğunu ifade etmektedir. O yıllarda sur dışı bölgesinde bir kulübe dahi yoktur. Bölge, daha sonraki dönemlerde yaşanan yoğun göç sonrası bugünkü halini alır. İstanbul’un sayfiye yerlerini de anlatan Göksu, Vatan Caddesi’nin olduğu yerdeki bostanlara at arabasıyla piknik için gidildiğini ve bu bostanların 6-7 Eylül Olayları’ndan sonra Türkiye’yi terk eden gayrimüslimlere ait olduğunu söylemektedir (01:40:30). Daha sonra İstanbul’un eğlence mekanları ile ilgili bilgiler vererek Kumkapı, Beyoğlu ve Samatya meyhanelerinden bahseder. Kalburüstü bir ilçe olan Beyoğlu’nda o yıllarda aranan her şey bulunabilmektedir (01:45:54) 1980 İhtilali’nde sokağa çıkma yasağı dışında kendisini etkileyen bir durum olmaz. Çocukluk yıllarına geri dönerek ekmeğin karne ile alındığı II. Dünya Savaşı yıllarına dair hatıralarını aktarır (01:48:20). Fatih İtfaiye Daire Başkanlığı’nın yerinden kemere kadar olan bölgenin değişimi hakkında bilgiler verir (01:51:33). Göksu’nun eski İstanbul’a dair en büyük özlemi, insani ilişkilerdeki samimiyet ve toplumsal bağdır. Eski İstanbul’da, yakın semtlerdeki insanlar birbirini tanımaktadır ve hatta mahalle kavgaları yaşanmaktadır (01:53:22). Futbolu, sakatlık geçirdiği için bırakmak zorunda kaldığını yineleyerek Beşiktaşlı olduğunu ve takımın maçlarını bugün dahi takip ettiğini ifade etmektedir (01:55:51). Göksu’nun eşi, futbol oynamasını istemez. Hem eşinin hem de kendi ailesi şeyh sülalesidir. Bu yüzden top oynamasına her iki taraf da sıcak bakmaz. Memleketi Siirt’e bir kere, annesinin nüfus cüzdanını çıkarmak için gider. Siirt nüfusunun etnik yapısından bahseden Göksu, Kürtlerin Siirt’e, Siirtli Araplar göç ettikten sonra yerleştiğini ifade eder. Ailesi Arap kökenlidir ve evde Arapça da konuşulmaktadır. Annesinin genelde Arapça konuştuğundan ve Türkçesi çok iyi olmadığı için pazara beraber giderek annesine tercümanlık yaptığından bahseder. Bu sayede Arapça konuşmayı da öğrenen Göksu, ev için gerekli olan gıda alışverişlerini çoğunlukla halden ve toptan yaptıklarını belirtir (02:04:50). Siirtlilerin, İstanbul’daki ilk durakları Vefa, ikinci durakları da Haydar’dır (02:06:00). Evliliğinde ve çocuklarıyla ilişkisinde babasından gördüklerini uyguladığını ve babası gibi bir aile babası olduğunu söyler. Çocukları ve onların eğitim hayatı hakkında bilgiler verir. Oğlunun üniversite mezunu olduğunu ancak kızını ilkokuldan sonra okutmadığını sözlerine ekler. Kısaca torunlarından bahseden Göksu, onların yetişme tarzlarının daha farklı olduğunu düşünmektedir (02:11:38). Şeyh Ebu’l-Vefa Türbesi'nin yaşlı türbedarına yardımcı olmak için türbeye su taşıyıp temizlik yaparak hizmette bulunur. O yıllarda türbede yaşadığı olağanüstü bir hadise sonrasında türbeye gitmeyi bırakır (02:15:32). Son olarak 1876 yılında açılan Vefa Bozacısı’nın semtin tarihi yapılarının gün yüzüne çıkarılması için yaptığı çalışmalara değinir. İnsanlar, Vefa bozasını içmek için Ankara’dan gelmekte ve eve gelen misafire de sürahiyle boza alınarak ikram edilmektedir (02:17:36).tr_TR
Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV)tr_TR
İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA)tr_TR
02:17:53tr_TR
audio/x-mpegtr_TR
audio/x-wavtr_TR
turtr_TR
info:eu-repo/semantics/openAccesstr_TR
Vefa (Fatih, İstanbul, Türkiye)tr_TR
Ailetr_TR
Eğitimtr_TR
Futboltr_TR
Futbol Kulüpleritr_TR
Sosyal Yaşamtr_TR
Gelenekler ve Göreneklertr_TR
Askerliktr_TR
Göçtr_TR
Unkapanı (Fatih, İstanbul, Türkiye)tr_TR
Zeyrek (Fatih, İstanbul, Türkiye)tr_TR
1980 İhtilalitr_TR
6-7 Eylül Olaylarıtr_TR
Yangıntr_TR
Gıdatr_TR
Yiyecek ve İçecektr_TR
Eğlencelertr_TR
Ulaşımtr_TR
Dini Yasaktr_TR
II. Dünya Savaşıtr_TR
İmar Faaliyetleritr_TR
Mehmet Şefik Göksu ile sözlü tarih görüşmesitr_TR
Görüşmetr_TR
1939, İstanbul; T.C.; Erkek; Döşemecitr_TR
Türkiye, İstanbul, Fatih, Vefatr_TR
DMrn6_afnEw


Bu öğenin dosyaları:

DosyalarBoyutBiçimGöster

Bu öğe ile ilişkili dosya yok.

Bu öğe aşağıdaki koleksiyon(lar)da görünmektedir.

Basit öğe kaydını göster